Kitabın bir de 2011 tarihli bir filmi yapılmış. Kitaplardan uyarlanan birçok filmde olduğu gibi maalesef kitabın tadını vermiyor. Sanki skeçleri birleştirip de dilm yapmışlar gibi sanatsal yönü de oldukça düşük bir yapım olmuş, oyunculuklar için de olumlu yorum yapamayacağım. Yine de Ankara manzaralarının verdiği tanıdıklık hissi filmi çekici kılıyor.
4 Ocak 2017 Çarşamba
BARIŞ BIÇAKÇI "BİZİM BÜYÜK ÇARESİZLİĞİMİZ"
Ender ve Çetin'in yalnız yaşamlarına bir kelebek gibi konan Nihal'in hikayesini anlatan, Barış Bıçakçı'nın Ender'in ağzından kendi kendine sürekli konuşup durduğu kitabı. Aksiyonsuzluk bakımından kitap Nuri Bilge Ceylan'ın filmlerini aratmıyor, farklı tarafı sessizlik yerine sözcükler olması. Başka bir deyişle, olaylar sözcüklerin hızına yetişemiyor. Yine de sürükleyici bir anlatımı olduğu söylenebilir. Yazar toplumsal bir başkaldırışla iki orta yaşlı erkeğin hem gençliğe hem de birbirlerine karşı olan gizil aşklarına değiniyor. Her iki aşkta da cinsellik yok, muhtemelen bastırılmış...
27 Aralık 2016 Salı
AYŞE KULİN "KANADI KIRIK KUŞLAR"
Ayşe Kulin bu kitaba en uygun ismi seçmiş, önceki kitaplarında da benzer şeyler düşündüğümü şimdi anımsıyorum. Tutsak Güneş'te olduğu gibi.
Kitabı zevkle okudum; hem Türkiye'nin yakın tarihinin bir özetini verdiği, hem de bugün yaşadığımız pekçok soruna göndermeler yaptığı için oldukça zamanında bir kitap olduğunu düşündüm.
Almanya'daki Nazi baskısından kaçıp gelen Yahudi akademisyenlere kucak açan genç cumhuriyetin öyküsünü anlatan kitap, oldukça uzun olmasına rağmen akıcı dili sayesinde kısa sürede okunabiliyor. Her karakteri ve yaşanan her olayı oldukça canlı bir şekilde zihnimde canlandırabildim, keşke iyi bir yönetmen tarafından filmi de çekilebilse dedim. Mesela Çağan Irmak, çünkü tarihi dramaları en iyi yorumlayan yönetmen olduğunu düşünüyorum. Ama kesinlikle dizi olmamalı, kitap gibi filmi de bir çırpıda bitmeli. Diğer taraftan o dönemin mekanlarını, özellikle de İstanbul'u, Pera'yı bir filmde işlemek o kadar zor ki, sanki üzerinden yüzyıllar geçmiş, mekanlar da tıpkı cumhuriyetimiz gibi hızla yaşlanmış...
23 Aralık 2016 Cuma
ANTOINE DE SAINT- EXUPERY "KÜÇÜK PRENS"
"İnsan emek verdiğini sever" "İnsanların arasında da yalnızdır insan." gibi birçok saptamayla akıllarımıza kazınmış, dünyada ilahi kitaplardan sonra belki de en çok okunan kitaptır "Küçük Prens". Türkiye ve Atatürk ile ilgili olumsuz bir bölüm nedeniyle de tartışmalara konu olmuştur. Çevirilerin etkisi misir bilinmez ama bende olumsuz yerine olumlu bir izlenim bırakmıştır. O "diktatör" olmasaydı birçok alanda gelişme olanağımız olmayacaktı...
Bu kitap aslında çocuk kitabı süsü verilerek sevgiliye (kitapta gül olarak bahsedilen) yazılmış, yaşama dair felsefi bir eser. Her yaşta farklı anlamlar yüklenerek okunabileceğini düşünüyorum. Çocuklar bu kitabı okuduklarında ne anlıyorlar çok merak ediyorum doğrusu, çünkü "Küçük Prens" çocuklar için anlaşılması oldukça güç bir öykü sunuyor. Yazarın bir savaş pilotu olması da kitaba ayrı bir gizem katıyor bence. Kesinlikle okumaya değer, belki de birçok defa...
20 Kasım 2016 Pazar
GABRIEL GARCIA MARQUEZ "DOĞU AVRUPA'DA YOLCULUK"
Gabriel Garcia Marquez'in 1950'li yıllarda bir gazeteci olarak Demir Perde ülkelerine yaptığı geziyi anlatan son derece öğretici bir kitap. Batı ve Doğu Almanya, Çekoslovakya, Polonya, Macaristan ve SSCB'yi ziyaret eden yazar sosyalizmin gölgesinde hem "yoksul" hem de "yoksun" kalmış halkların portresini çizmiş. Kitap keşke daha önce Türkçe'ye çevrilmiş olsaydı da, o ülkeleri ziyaret etmeden önce okusaydım diye düşünmeden edemedim. Beni en çok etkileyenler; Laboratuvara benzeyen Batı Berlin, kederli Doğu Berlin- ki ben de 2000'li yıllarda bile aynı şeyleri hissetmiştim, vakur Polonyalılar, yabancılardan korkan Macarlar ve liderlerini putlaştıran Ruslar. Bir dönemin tarihini ve sosyolojik izdüşümünü oldukça etkileyici bir biçimde aktaran kitap birkaç günde okunuyor, özellikle soğuk kış günlerinde...şiddetle tavsiye ederim.
24 Ekim 2016 Pazartesi
CARLOS MARIA DOMINGUEZ "KAĞIT EV"
Kitap meraklısı olan herkesin keyifle okuyacağı kısa bir öykü. İçinde onlarca kitaba atıf yapılmış.
Bir kitap kolleksiyoncusu ve kitapkurdunun değerli kitaplarını evine sığdıramayıp, kitaptan "kağıt ev" inşa ettirdiği hazin bir hikaye.
Bu kitapta kitaplara dair hemen hemen her duygu ve düşünceye yer verilmiş. Oldukça yaratıcı, özgün bir eser olduğu kanısındayım.
Kitap kapağındaki fotoğraf genç yaşta motorsiklet kazasında ölen foroğraf sanatçısı Cem Ersavcı'ya ait, çevirmen Seda Ersavcı da kitabı ona ithaf etmiş.
14 Ekim 2016 Cuma
MUSTAFA KUTLU "YA TAHAMMÜL YA SEFER"
Mustafa Kutlu'nun okuduğum ilk kitabı. Farklı bir lisan, farklı bir üslupla karşılaştığımı söylemeliyim. Bir öyküden çok nazım türünü çağrıştıran kitapta İslam inanışı bir dogma olarak ele alınıyor ve "tarikat" çıkmazı işleniyor. Öykü çok zor anlaşılıyor, kitabın içine bir türlü giremedim, ancak satır aralarını okuduğumda ilgimi çeken birçok nokta oldu. Yazarın Erzincan kökenli olmasının, kitabın kahramanının bireysel kimliğinden sıyrılarak "tarikatçı" kimliğine bürünmesinin, "bir gruba ait olup, bu sayede yükselmek ve iyi mevkilere gelmek"ten bahsedilmesinin altını çizmek lazım.1980'lerde yazılan bu kitabın edebi nitelik taşımasa da Türkiye'nin bugünkü çizgisine nasıl geldiğini çok iyi anlatan bir kitap olduğu için okunması gerektiğini düşündüm.
AHMET ÜMİT "BİR SES BÖLER GECEYİ"
Ahmet Ümit'i ilk kez okudum. Tarzını beğendiğimi söyleyebilirim, ama anladığım kadarıyla bu kitap klasik Ahmet Ümit polisiyelerinden oldukça farklı. Aleviler ve solcuların ele alındığı kitap belgeselimsi bir nitelik de taşıyor aslında. Alevi kültürünü ve inanışlarını öğreniyor, dini ve siyasi sorgulamalara dalıyor insan.
Körü körüne inancın hem dini hem de siyasi alanda ne kadar zarar verdiğini düşündürüyor. Ülkemizin güncel, belki de hiç eskimeyecek gündemine dair analitik bir kitap olarak tanımlayabilirim.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)






