5 Eylül 2018 Çarşamba

AYŞE KULİN “KÖRDÜĞÜM”


Ayşe Kulin'in özellikle "Kanadı Kırık Kuşlar"dan sonra bir düşüş yaşadığını düşündüğüm kitabı. Yaratıcılık galiba böyle bir süreç, sürekli paralel seyretmiyor...Öykü içinde tutarsızlıklar barındırması ve sıradan olması, güncel olayların sanki zorla öyküye dahil edilmiş hissi uyandırması bakımından başarısız bulduğumu söylemeliyim. Yine de her kitabında olduğu gibi akıcı anlatımıyla Kulin bu kitabı da okunabilir kılmış.

PUŞKİN “YÜZBAŞININ KIZI”

Kitabın birçok baskı ve çevirisi yapılmış. Ben Sabahattin Ali ve Erol Güney çevirisini okudum. Dünya klasiklerinden en çok okunan romanlar arasına giren kitap Rus-Kafkas kültürü, savaş ve aşk temalarını barındıran bir dram.Çok yaratıcı bir öykü olduğunu söyleyemeyeceğim, ancak akıcı bir dille anlatılmış ve çeviri de gerçekten başarılı. Kitabın bir de filmi mevcut...
https://www.sinemalar.com/film/22814/yuzbasinin-kizi-2001



TAHAR BEN JELLOUN “KUTSAL GECE”

Daha önce adını hiç duymadığım Fas asıllı Fransız bir yazarın erkek toplumunda kadın olmak temalı oldukça etkileyici bu kısa romanını severek okudum. Romanı okurken kadın olduğunu düşündüğüm yazarın erkek olduğunu öğrenince çok şaşırdım. Her kitapta yakalayamadığım öykünün içine girme ve sanki karakterlerden biriymiş gibi olma deneyimini yaşayabildiğim nadir kitaplardan biri olduğunu söyleyebilirim. Bana çok eskiden okuduğum Duras'ın "Sevgili" adlı kitabını anımsattı. İşte bu yüzden Fransız Goncourt Ödülü almış olsa gerek. Ortadoğu ve Arap coğrafyasının geçmişinde  ve kültüründe önemli rol oynayan öykü anlatıcılara yer verilmiş olmasının kitaba özgünlük kattığını düşündüm. Keşke yazarın başka kitaplarını da okusam...

          

MIHAIL BULGAKOV “ÖLÜMCÜL YUMURTALAR”

Bulgakov’un “Köpek Kalbi”nden sonra beğendiğim ikinci kitabı. Sürükleyici bir bilim kurgu niteliğindeki bu kısa öykü, yazarın insan psikolojisi konusundaki deneyim ve uzmanlığını  kanıtlıyor. Kitabı okurken adeta kendinizi öykünün içinde buluyorsunuz, bu da bilim kurgu olmasına rağmen kendisi de bir bilim insanı olan yazarın gerçekçiliğinden kaynaklanıyor. 

JOSE SARAMAGO “KABİL”


Okurken çok zorlandığım kitaplardan biriydi. Kurgusu, anafikri güzel, ancak yazarın anlatım tarzı, iç içe geçmiş öykülerin peşisıra sunulması kutsal kitapları andıran bir roman olmasına yol açmış. Kabil ile Tanrı arasında geçen çekişme ve tartışmaların anlatıldığı kitabın oldukça değerli olduğunu düşündüğüm teması her dinin abc’si olan kader ve Tanrı’nın iradesi konuları. Yine de, dingin bir zamanda  mutlaka okunmasını tavsiye ederim.


AHMET ÜMİT “ BEYOĞLUNUN EN GÜZEL ABİSİ”

Kitabı okurken İstanbul Beyoğlu’nu yaşıyor, oradaki insanların acımasız yaşamlarına ortak oluyorsunuz. Sürükleyici ama bir o kadar da yorucu bir roman. Şiddet sadece ölümlerde değil asıl yaşamlarda var dedirten bir öykü. Yazarın okuduğum ikinci kitabı olmasına rağmen dili çok tanıdık. Aynı zamanda yakın tarihimize dair öğeler de içeren bir kitap. Ben okurken biraz gerildim, biraz da utandım, toplumda olup bitenlere hem seyirci hem de şahit olmaktan.

OSMAN BALCIGİL “KARANLIK ODA”

Şiirsel bir kitap, su gibi akıyor. Türkiye’nin dünü ve bugünü, iç içe okuyucuyu yormadan ama derinden etkileyerek anlatılmış. Bir dönemin ideolojilerinin bugünümüze etkisi olmuş mudur, yoksa senaryo zaten baştan yazılmış mıdır? Bence yakın tarihimizi içtenlikle anlatan son dönemde yazılmış en gerçekçi tarihsel eleştirilerden biri olan bu kitap, adı gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin fotoğrafının basıldığı karanlık bir oda niteliğindedir. Osman Balcıgil’in okuduğum en iyi kitabıdır.