7 Haziran 2025 Cumartesi

JOSE SARAMAGO “KÖRLÜK”



Birgün kalksak ve dünyada bir körlük salgını olsa, hepimiz regresyona uğrasak, Taş Devri'ne geri dönsek, ahlak ve vicdan duygusunu kaybetsek, hayatta kalma çabasıyla insanlar birbirini tüketse, şiddet ve acımasızlık denizinde boğulsak ama hiçbir şey görmesek, tanık olmasak, aynada kendimizle yüzleşmesek ne olurdu, nasıl olurdu? Çok etkileyici bir roman, bir başyapıt. Saramago okuyucuyu hayretler içinde bırakıp sarsmasıyla tanınan, bu yönüyle de her okuduğum kitabında beni asla şaşırtmayan bir yazar. Karakterlerin isimleri yok, öykünün geçtiği ülkenin de adı yok. İnsan ve temel dürtüleri var; açlık, tuvalet, uyku ve cinsellik. Kadın neden kör olmuyor? Gereksinimden mi, yani anlatıcı ya da gözlemci olduğu için mi, yoksa vicdanen/ahlaken de kör olmamış olmasından dolayı mı?  "Körlük" kitabından sonra "Görmek" kitabının okunması da öneriliyor, bunu sindirdikten sonra devam edeceğim.



 

JOSE SARAMAGO “BİLİNMEYEN ADANIN ÖYKÜSÜ”



"Kendinden dışarı çıkıp kendine bakmadıkça kim olduğunu asla bilemezsin."
Saramago'nun "kısacık ama içi dolu mesajcık" kitabını hızlıca okuyor, ana anlam vermek için uzun uzun düşünüyorsunuz. Bilinmeyen bir ada kaldı mı? Biz aslında yaşamda neyi arıyoruz? Neyi aradığımızı da onu ararken mi öğreneceğiz? Peki nasıl? Sabır ve cesaret göstererek yola çıkacağız, tabi bir de partnerimiz/yoldaşımız olacak. Benim anladıklarım işte böyle... Kralın aslında Tanrı'yı temsil ettiğini, Adem ile Havva'nın bilinmeyene doğru bir yolculuğa çıktıklarını ve bu yolculuğun içsel bir yolculuk olduğunu söyleyenler de olmuş, mümkündür.



 

2 Haziran 2025 Pazartesi

PAUL LYNCH “PEYGAMBERİN ŞARKISI”

İrlandalı yazar Paul Lynch’in 2023 yılında Booker ödülü alan bu kitabı dört çocuklu akademisyen- anne Eilish’in otoriterleşen rejim ve iç savaş ortamında bir anda cehenneme dönen yaşamı ve kurtuluş mücadelesini anlatıyor. Dört çocuğu ve demans olan babasına tek başına bakım veren bir kadının bu kriz ortamında iç dünyasına yansıyanları anlatan sert ve sarsıcı bir roman olduğunu söyleyebilirim. Kitap hem Eilish’e hem de okuyucuya “neden daha önce çekip gitmedik?”  sorusunu defalarca sorduruyor, hem sorduruyor hem de kendi yaşamlarımızdaki cevapları bulduruyor. Neden bırakıp gidilmez? Kaybedecek çok şeyin varsa, geride bıraktıkların varsa gidilmez, ancak o eşiği geçtiğinde gidebiliyor insan- ne önüne ne de arkasına bakmadan.

 


 

17 Şubat 2025 Pazartesi

AYŞE KULİN “4 GÜN 3 GECE”

 Ayşe Kulin'in okuduğum son kitabı, yine Türkiye'nin yakın tarihinde geçen, ancak bu sefer bir aşk hikayesi anlatmış yazar. "Yaşını başını almış" olarak nitelendirilebilecek "evli barklı" bir kadın ile 27 Mayıs 1960 darbesi döneminde evine sığınan genç bir devrimcinin 4 gün 3 geceye sığan, kısacık "yasak" aşk hikayesini okuyoruz. Kitap çok eleştirilmiş, fiyasko-zaman kaybı arasında birçok farklı yorumlar yapılmış. Yazarın amacının 1960 darbesini, toplumun içinden geçtiği zor zamanları vs. anlatmak olduğunu sanmıyorum; bence geçirdiği tüm evrelerinde Türk toplumunu çok iyi okuduğunu düşündüğüm Ayşe Kulin bu kitabında toplumdaki dogmalar, görüş ve kültür farklılıklarının aşk, şehvet ve cinsellik enerjisiyle aynı tencerede eriyip kaybolduğunu anlatmak istemiş.Ancak sabah olup da güneş doğduğunda herşey yerli yerine, herkes köyüne geri dönüyor.



JEAN-PAUL DIDIERLAURENT "6.27 TRENİ"

Tavsiye üzerine okuduğum bu kitaba bir türlü ısınamadım desem yanlış olmaz. Kâğıt geri dönüşüm fabrikasında çalışan, kitapları yok etmekten nefret eden, yalnız ve mutsuz bir adamın otistik öyküsünü anlatan bu kitap kurgusu itibariyle Fahrenheit 451 veya Kağıt Ev'i andırıyor, ancak maalesef diğer iki kitabın okuyucuda uyandırdığı duygu ve düşünceleri yaratamıyor, okurken sıkılıyorsunuz ve karakterle empati kurmak da oldukça güç. Yine de farklı bir kurgu okumak isteyenlere önerilebilir.
 




 

ŞÜKRAN YİĞİT “ANKARA, MON AMOUR!”

 Şükran Yiğit'in okuduğum ilk kitabı, sesli kitap olarak dinledim. Edebi yanı güçlü olmasa da bende yarattığı duygu ve düşünceler, Ankara'da geçen öykünün tanıdıklığı nedeniyle beğendim. Eleştirilecek yönleri var elbette; kitabın özellikle yarısından sonrasının daha hızlı akıp geçtiğini, yazarın öyküye mutlaka bir son yazma hevesiyle yola çıkarak kurguda taşları yerine oturtamadığını görüyorsunuz. Bu açıdan bakıldığında yazmaya yeni başlamış, el yordamıyla kendi tarzını bulmaya çalışırken farklı teknikler deneyen bir yazar izlenimi veriyor ki yazarın biyografisini okuduğumda Ankara'da doğduğunu, aslen bir müühendis olduğunu ve bu kitabın ilk romanı olduğunu öğrendim.



8 Şubat 2025 Cumartesi

HİKMET HÜKÜMENOĞLU “HARİKA BİR HAYAT”

 Hikmet Hükümenoğlu'nun okuduğum ilk kitabı. Polisiye yazarı olduğunu bildiğim yazarın bu kitabının beni ters köşe ettiğini söylemem lazım. Adı gibi kendisi de Harika olan bir kadının öyküsünü dönemin siyasi ve tarihi olayları ile birlikte sanki beraber bir belgesel izliyormuşçasına aktardığı bu kitapla tanıştığım yazarın farklı bir üslubunun olduğunu ve bu şekilde okuyucuyu kendisine bağladığını düşündüm.Kitap blogları ve kanallarını dolaştığımda Hikmet Hükümenoğlu'nun birçok fan'ı olduğunu görüyor ve merak ediyordum. 2023 yılında Yunus Nadi Roman Ödülü de alan roman İstanbul'un işgaliyle başlayıp 1950 Türkiyesi'ne giden dolambaçlı yollarda geçiyor. Okurken dizisi de çekilebilir diye düşündüğüm bir öykü oldu, öyle ki gerçekle kurgunun aynı sette buluştuğu en az üç sezonluk bir dizi olabilecek kapasitede.Ben sesli kitap olarak dinledim, tavsiye olunur.