7 Haziran 2025 Cumartesi

JEAN LOUIS FOURNIER “ASLA KİMSEYİ ÖLDÜRMEDİ BENİM BABAM”


Baba kimdir? Güçlü yanımızdır baba, gurur duyduğumuz, yanında huzurlu bir şekilde uykuya daldığımız, sırtımızı yasladığımız, aklına hayran kaldığımız, gücüyle güçlendiğimiz, parasıyla doyduğumuz, emeğiyle yeşerdiğimiz. Babamız yoksa ne olur? Güçsüz oluruz, kanadımız kırılır, bir yanımız kambur, bir yanımız ürkektir. Varsa ama baba gibi değilse ne olur? Fournier kitapta bu sorunun yanıtını özyaşamından kesitlerle anlatıyor. "Babamız olmazsa biz de olmayız, hadi gelin kabul edelim" diyor...Çok başarılı, çok cesur, kesinlikle tavsiye edilir.


 

DAVID DIOP “GECE TÜM KANLAR KARADIR”


Senegal kökenli Fransız yazarın I.Dünya Savaşı'nda Almanlara karşı Fransız ordusunda savaşan siyahi azınlık askerlerden birinin öyküsünün anlatıldığı, okunması zor ancak oldukça etkileyici bir kitap. Yazar kitapta üzerinde düşünmeye sevk eden birçok benzetme, tasvir ve metafora yer veriyor. Bu sayede okuyucu ölüm ve yası iliklerine kadar hissediyor. Sömürgecilik kitabın arka fonunda asılı dursa da, asıl kurgu savaş. Ne için öldüğünü ya da öldürdüğünü bilmemek demek savaş; aslında herkes savaşa bir anlam kazandırmanın peşinde. Alfa arkadaşının intikamı için öldürüyor, sonra hayatta kalmak için, övgü almak, şöhret kazanmak için, belki insanlığını da öldürmek için...


 

JOSE SARAMAGO “KÖRLÜK”



Birgün kalksak ve dünyada bir körlük salgını olsa, hepimiz regresyona uğrasak, Taş Devri'ne geri dönsek, ahlak ve vicdan duygusunu kaybetsek, hayatta kalma çabasıyla insanlar birbirini tüketse, şiddet ve acımasızlık denizinde boğulsak ama hiçbir şey görmesek, tanık olmasak, aynada kendimizle yüzleşmesek ne olurdu, nasıl olurdu? Çok etkileyici bir roman, bir başyapıt. Saramago okuyucuyu hayretler içinde bırakıp sarsmasıyla tanınan, bu yönüyle de her okuduğum kitabında beni asla şaşırtmayan bir yazar. Karakterlerin isimleri yok, öykünün geçtiği ülkenin de adı yok. İnsan ve temel dürtüleri var; açlık, tuvalet, uyku ve cinsellik. Kadın neden kör olmuyor? Gereksinimden mi, yani anlatıcı ya da gözlemci olduğu için mi, yoksa vicdanen/ahlaken de kör olmamış olmasından dolayı mı?  "Körlük" kitabından sonra "Görmek" kitabının okunması da öneriliyor, bunu sindirdikten sonra devam edeceğim.



 

JOSE SARAMAGO “BİLİNMEYEN ADANIN ÖYKÜSÜ”



"Kendinden dışarı çıkıp kendine bakmadıkça kim olduğunu asla bilemezsin."
Saramago'nun "kısacık ama içi dolu mesajcık" kitabını hızlıca okuyor, ana anlam vermek için uzun uzun düşünüyorsunuz. Bilinmeyen bir ada kaldı mı? Biz aslında yaşamda neyi arıyoruz? Neyi aradığımızı da onu ararken mi öğreneceğiz? Peki nasıl? Sabır ve cesaret göstererek yola çıkacağız, tabi bir de partnerimiz/yoldaşımız olacak. Benim anladıklarım işte böyle... Kralın aslında Tanrı'yı temsil ettiğini, Adem ile Havva'nın bilinmeyene doğru bir yolculuğa çıktıklarını ve bu yolculuğun içsel bir yolculuk olduğunu söyleyenler de olmuş, mümkündür.



 

2 Haziran 2025 Pazartesi

PAUL LYNCH “PEYGAMBERİN ŞARKISI”

İrlandalı yazar Paul Lynch’in 2023 yılında Booker ödülü alan bu kitabı dört çocuklu akademisyen- anne Eilish’in otoriterleşen rejim ve iç savaş ortamında bir anda cehenneme dönen yaşamı ve kurtuluş mücadelesini anlatıyor. Dört çocuğu ve demans olan babasına tek başına bakım veren bir kadının bu kriz ortamında iç dünyasına yansıyanları anlatan sert ve sarsıcı bir roman olduğunu söyleyebilirim. Kitap hem Eilish’e hem de okuyucuya “neden daha önce çekip gitmedik?”  sorusunu defalarca sorduruyor, hem sorduruyor hem de kendi yaşamlarımızdaki cevapları bulduruyor. Neden bırakıp gidilmez? Kaybedecek çok şeyin varsa, geride bıraktıkların varsa gidilmez, ancak o eşiği geçtiğinde gidebiliyor insan- ne önüne ne de arkasına bakmadan.

 


 

17 Şubat 2025 Pazartesi

AYŞE KULİN “4 GÜN 3 GECE”

 Ayşe Kulin'in okuduğum son kitabı, yine Türkiye'nin yakın tarihinde geçen, ancak bu sefer bir aşk hikayesi anlatmış yazar. "Yaşını başını almış" olarak nitelendirilebilecek "evli barklı" bir kadın ile 27 Mayıs 1960 darbesi döneminde evine sığınan genç bir devrimcinin 4 gün 3 geceye sığan, kısacık "yasak" aşk hikayesini okuyoruz. Kitap çok eleştirilmiş, fiyasko-zaman kaybı arasında birçok farklı yorumlar yapılmış. Yazarın amacının 1960 darbesini, toplumun içinden geçtiği zor zamanları vs. anlatmak olduğunu sanmıyorum; bence geçirdiği tüm evrelerinde Türk toplumunu çok iyi okuduğunu düşündüğüm Ayşe Kulin bu kitabında toplumdaki dogmalar, görüş ve kültür farklılıklarının aşk, şehvet ve cinsellik enerjisiyle aynı tencerede eriyip kaybolduğunu anlatmak istemiş.Ancak sabah olup da güneş doğduğunda herşey yerli yerine, herkes köyüne geri dönüyor.



JEAN-PAUL DIDIERLAURENT "6.27 TRENİ"

Tavsiye üzerine okuduğum bu kitaba bir türlü ısınamadım desem yanlış olmaz. Kâğıt geri dönüşüm fabrikasında çalışan, kitapları yok etmekten nefret eden, yalnız ve mutsuz bir adamın otistik öyküsünü anlatan bu kitap kurgusu itibariyle Fahrenheit 451 veya Kağıt Ev'i andırıyor, ancak maalesef diğer iki kitabın okuyucuda uyandırdığı duygu ve düşünceleri yaratamıyor, okurken sıkılıyorsunuz ve karakterle empati kurmak da oldukça güç. Yine de farklı bir kurgu okumak isteyenlere önerilebilir.