Yasunari Kawabata'nın Nobel alması gerektiğini düşündüğü yazar Yukio Mişima'nın otobiyografi niteliği taşıyan bu romanı yazarın üretkenliği ve yaratıcı yazarlığının izlerini taşımakla beraber muhtemelen özyaşamı ve kişisel çatışmalarını aktardığı için kendi kendini tekrarlayan, bu nedenle de oldukça zor okunan bir metin. Kimlik krizi yaşayan bir ergenin kimlik karmaşası ile süregiden yaşamının gerçek öyküsünde Samurai geleneğinden gelen baskıcı bir ailenin katı süperegosuyla yetişmiş, üstün zekalı yazarın, eşcinselliğini farketmesi ancak bilinçli bir şekilde bastırması, hatta ismini şeytan anlamına gelen bir isimle değiştirmesi ve sonunda bir Samurai gibi yaşamına son vererek kökenlerine dönüşünü görüyoruz. Yazar döneminin koşullarında bağımsız cinsel kimliğine ters düşer şekilde-aykırı ve anarşist olarak nitelendiriliyor, siyasi yaşamında faşist olduğu için eleştiriliyor. Bu anlamda belki kurgusal ya da edebi açıdan değil, ancak bu sıradışı ve üstün yetenekli yazarın yaşamından bir kesit sunması açısından ilgiyle okunabilecek bir kitap olduğunu düşünüyorum. 45 yaşında ölmüş olmasaydı ve "postmodern" kimliğini özgürce ortaya koyabileceği zamanlara ulaşabilseydi veya kimlik karmaşasını çözümleyebilseydi nasıl olurdu, ortaya nasıl eserler çıkardı diye merak ediyorum.
23 Aralık 2020 Çarşamba
13 Aralık 2020 Pazar
ALAIN DE BOTTON “SEYAHAT SANATI”
ODTÜ Kitap Topluluğu'nun önerisi olan bu kitabı keyifle okudum. Alain de Botton'un sanattan ziyade seyahatin felsefesini ortaya koyduğu bu sıradışı kitapta sanırım herkes kendinden birçok şey bulabilir. Örneğin de Maistre'nin pembe pijamasını çıkarmadan odasında yaptığı "en az yorucu ve risksiz" seyahatlerini, bazen otel odasının bile insana seyahat ettiği yerden daha iyi gelmesini, insanın gittiği ya da gezdiği mekanlardan ziyade "hazır bulunuşluğu" ve psikolojik beklenti/ihtiyaçlarının zevki belirlediğini, "to do list" yaparcasına gezmek yerine özümseyerek, gidilen yeri yaşayarak gezmenin keyfini bu kitapla tekrar yaşadım. Bunlarla beraber kitapta Humboldt, Vincent van Gogh, Flaubert, Edward Hopper, Edmund Burke ve daha niceleri var. Seyahat etmeyi özlediğimiz bu karantina günlerinde herkese iyi gelebilecek bu kitap son sayfasını da Nietzche'den yaptığı alıntıyla noktalıyor.
“Bazı insanlar sıkıcı ve gündelik deneyimler yaşamalarına karşın onları öyle bir düzene koyarlar ki, deneyimler yılda üç kez ürün veren verimli bir toprağa dönüşür; diğer insanlar ise, (ki onlardan ne çok var etrafımızda!) kaderin dalgalı sularına, bütün zamanların ve kültürlerin çok hücreli akıntılarına kapılıp gitmişlerdir, ama yine de mantar tıpa gibi suyun yüzeyindedirler hep. Gözlemimizden çıkaracağımız sonuçsa şudur: İnsanlık, azdan çok yapmasını bilen bir azınlık ve çoktan az yapmasını bilen bir çoğunluk olmak üzere ikiye ayrılmıştır.“
29 Kasım 2020 Pazar
YU HUA “ON SÖZCÜKTE ÇİN”
Yu Hua, kendi yaşamından kesitler sunan bu kitabında Çin'in yakın tarihini on sözcükte anlatıyor; Okumak, yazmak, halk, lider, Lu Sun, taklit, kandırmaca, avam, devrim ve farklılıklar. Doktor bir baba ve hemşire bir annenin çocuğu olan ve yaşamının ilk dönemlerinde kendi deyimiyle kandırmaca bir diş hekimi olan Yu Hua Çin'in en zorlu dönemlerinde çocuk ve genç olmanın bıraktığı etkilerin yardımıyla Çin'in 30 yıllık geçmişini eleştirel bir gözle anlatıyor. Kitapta yazar Mao'ya olan hayranlığın zaman içinde suçluluk ve hayal kırıklığına dönüşmesinin hem faili hem de tanığını oynuyor. Köklü bir tarihe sahip dünyanın en büyük ve en kalabalık ülkesinin sayısız devrimlerden geçerek yoksulluğu ve şiddeti taklit ve kandırmacaya dönüştürmesini, komunizmden dev bir kapitalizm yaratmasını özgürce anlatıyor. Yazarın halen kitaplarının kendi ülkesinde yasaklı olmasına şaşırmamak lazım. Diğer taraftan da ülkesinde özgürce yazmaya devam ediyor olması da herhalde her şeye rağmen varlığını sürdüren hoşgörü kültürünün bir sonucu. Yu Hua kitaplarının Çin edebiyatına giriş için oldukça iyi bir seçim olduğunu düşünüyorum.
YU HUA “YAŞAMAK”
7 Ağustos 2020 Cuma
JACK LONDON “KIZIL VEBA”
Pandemide Saramago'nun "Körlük" kitabı kadar talep gördüğünü düşündüğüm kitapta Jack London her zamanki hayal gücü ve öngörüsü ile sanki dünyanın sonuna yaklaştığımız bu günlerden birini öykülemiş. Dünyada böyle bir salgın olsa ve insanların çoğu ölse ne olur? Kimler kurtulmalı ve tekrar medeniyetleri kurmalı? Peki herşey en baştan mı başlayacak? Önce avcılık-toplayıcılık, sonra Ortaçağ sonra Modernizm vs. Dünyanın da bizim yaşamlarımız gibi bir sarmal içinde olduğunu ve tarihin hep tekerrürden ibaret olduğunu mu düşünmek lazım?
Ufuk açan klasiklerden biri olan bu kitabı insanlık tarihine merak salan herkese öneriyorum.
SUN TZU “SAVAŞ SANATI”
LEV TOLSTOY “İNSAN NEYLE YAŞAR?”
Tolstoy'un yaşam, iyilik, Tanrı sevgisi üzerine düşündüklerini yazdığı, bir vaaz niteliği taşıyan kitabı. Dinlerden bağımsız olarak her insanın iyiliğini kendi vicdanında taşıdığının altını çizmesi bakımından önemli, okunması gereken klasik bir eser olduğunu düşünüyorum."Gördüğü kardeşini sevmeyen, görmediği Tanrı'yı sevemez" sözü (İncil'den alıntıdır) ibadethanelerin kapısına asılmalı.
DOSTOYEVSKİ “YERALTINDAN NOTLAR”
Varoluşçu öğeler taşıyan bu romanda Dostoyevski'nin kendi yalnız Yeraltı Adamı ile monoloğunu okuyoruz. İnsanlara olan uzaklığını, öfke ve nefretini romanlaştıran usta yazarın dönemin Rusya'sına ilişkin haklı eleştirileri de romanın ana unsurlarından.
Zeki Demirkubuz'un "Yeraltı" filminin bu romandan esinlendiğini öğrendim (http://www.beyazperde.com/filmler/film-204106/).
Yüzleşmenin romanını okuyup filmini izlemek isteyenlere tavsiye olunur.
HASAN ALİ TOPTAŞ “BEN BİR GÜRGEN DALIYIM”
Hasan Ali Toptaş'ın "Kuşlar Yasına Gider" adlı romanından sonra okuduğum ikinci kitabı. Bu kitap aslında bir gürgen ağacından yola çıkarak insanlığın dramını anlatan acı bir masal. Ama çocuklara değil, yetişkinlere yazılmış bir masal. Hasan Ali Toptaş yine duyguları oldukça güzel işlemiş, sözcükleri özenle seçerek kitabı oluşturmuş.
Ağaçlar çığlık atar mı? Bilinmez. Ama yaşadıkları, yaşatmak için yaşadıkları kesin, öldürmek için değil...
HERMAN MELVILLE “KATİP BARTLEBY”
Bu kısa ve sürükleyici kitabı da pandemi vesilesiyle hızlı bir şekilde dinleyip bitirdim. Melville'in tuhaf bir katip ve işverenini öykülediğibu kitapta bir taraftan katibin davranışlarına anlam vermeye çalışırken diğer taraftan işverenin çaresizliği ve değişken tutumlarını bazen üzülerek bazen gülümseyerek okudum. Kişinin özgürlüğü ne zaman biter? tartışması da akla geliyor şüphesiz. Ama kitabın sonu tam bir ters köşe. İnsanların tercihleri ya da tutumlarının altta yatan nedenlerini anlamak son derece önemli. Yine de bundan sonra hayattaki mottolarımdan biri "yapmamayı tercih ederim" olacak...
VIRGINIA WOOLF “KENDİNE AİT BİR ODA”
Virginia Woolf'un ünlü düşünce akışı tekniği ile yazdığı, kadınlara öğüt niteliğindeki sürükleyici bu kitabı sesli olarak keyifle dinledim. Kadınların kendilerine ait bir odaları olsa ne olurdu? İyi birer yazar, şair, bilim insanı vs haline gelebilirler miydi? Hala kadın cinayetlerini tartıştığımız bu günlerde bundan 100-200 yıl öncesini düşünüp üzülmek çok anlamsız. Kadınların konumları çok fazla değişmiş değil maalesef. Odanın aslında bir metafor olduğu, her kadının kendine ait bir yaşamı, amaçları, hedefleri, hayalleri, ilgi alanları olması gerektiği, bunun için kadınlara destek olunması, en çok da kadınlararası dayanışmanın arttırılması gerektiği söylenebilir. Keşke bu kitabı daha çok erkek okusa.
HERZL "YAHUDİ DEVLETİ"
Siyonist hareketin öncülerinden olan ve Dünya Siyonist Teşkilatı'nın kurucusu olan yazarın bir topluluğu toplum haline getirmek için heveslendirmek ve organize etmek amacıyla yazdığı bu eseri İsrail gezisi sonrasında ilgiyle okudum. Kitabın dini bir hareketten ziyade siyasi ve toplumsal bir hareketi hedef aldığı aşikar. İsrail Devleti'nin yaklaşık 50 yıl sonra tam da kitapta planlandığı şekilde kurulmuş olması da elbette tesadüf değil.Şüphesiz sembolik olarak Süleyman Mabedi'nin yıkılışından beri planlanan ve azimle ortaya konulan bir projenin sonucu.Yazarın yaşadığı dönemde Dreyfus davasına tanıklık etmiş olmasının da bu fikirlerinin canlanmasına katkıda bulunduğu söyleniyor. Hikayelerin gerçeğe dönüşmesine tanıklık etmek isteyen okurlara tavsiye olunur.
25 Mayıs 2020 Pazartesi
AYŞE KULİN "HER YERDE KAN VAR"

SIGMUND FREUD “MUSA VE TEKTANRICILIK”

PROF.DR.YAVUZ SELVİ “SAATİNİ ŞAŞIRAN BEYİN - SOSYAL JETLAG”
PROF.DR.YAVUZ SELVİ “UYKU”
NİHAN KAYA “İYİ TOPLUM YOKTUR...”
STEFAN ZWEIG “RAHEL TANRIYLA HESAPLAŞIYOR”
STEPHEN CRANE “CANAVAR”
ERIC HOEFFER ”KESİN İNANÇLILAR”
























