28 Ağustos 2024 Çarşamba

ŞERMİN YAŞAR “SÖYLEME BİLMESİNLER”

 Şermin Yaşar'ın son kitabı. Yazarı başta çocuk kitapları ile Ankara'da açmış olduğu ve çok ilgi gören müzeleri nedeniyle oldukça takdirle izliyorum. Bu kitabı da tavsiye üzerine  zevk alarak hızlıca okudum. İçinde en az fertleri kadar birçok öykü barındıran bir ailenin bilinen ancak anlatılmamış öykülerini kaleme almış Şermin Yaşar. Kitap adı ile müsemma, aile içindeki sırları, yalanları, daha doğrusu söylenemeyenleri ama yaşamı doğrudan etkileyen olayları ele alıyor. Her zamanki gibi yazar gündelik Türkçe ile bizim kültürümüzü, zayıflıklarımızı ve güçlü yönlerimizi bize anlatmış. Bu kitabı okurken acaba yabancı dillere çevirilse ve diğer insanlar da bu kitabı okuyabilse neler düşünür neler hissederlerdi, anlatılanları anlayabilirler miydi diye düşündüm. Şüphesiz ortak olan bir insanlık dili var, sevgi ve anlayıştan köken alan. İşte bu kitap onu anlatıyor. Kelime ve Anne Müzeleri kaleiçinde diye mi bilemiyorum, kitabı okurken hep olaylar Ankara'da Samanpazarı sokaklarında geçiyormuş gibi hissettim. Bir yazar olarak hem düşüncelere, hem duygu ve hayallere hitap etmek, hele de farklı yaş gruplarına ulaşabilmek çok kolay değil. Şermin Yaşar'ın kitapları, yaşamı ve duruşuyla bunu başardığını düşünüyorum.



HAN KANG “VEJETARYEN”

 Koreli yazar Han Kang'ın okuduğum ilk kitabı. Man Booker ödülü almasına çok şaşırdığımı söylemeliyim. Bir kadının vejetaryenlik yoluyla insana özgü şiddet ikliminden uzaklaşması, kendi bedeni ve seçimleri üzerinde özgürlüğünü ilan etmesi ana tema olarak takdir edilmeyi hak etse de, anlatım dili ve kurgusunun karmaşıklığı, Japon Edebiyatı'nda alışık olduğumuz belirsiz bir sonla bitmesi ve tüm hikayenin havada kalması  nedeniyle kitabı okurken çok keyif aldığımı söyleyemem. Kitapta sonradan bir araya getirilmiş ama bağlantılı üç öykü bulunuyor. Ana karakter olan Yonghe'nin vejetaryenlğe geçişi, eniştesi ile kurduğu sanatsal ilişki sayesinde ağaca dönüşmesi ve son olarak yemeyi reddederek toprakla buluşması  anlatılıyor. Farklı bir okuma deneyimi yaşamak isteyenlere, Yonghe'yi Freud'un divanına yatırmak isteyenlere önerilebilir.

 


 



LAETITIA COLOMBANI “SAÇ ÖRGÜSÜ”

Bu kitabı çok beğenerek okudum. Zaman zaman içim sızlayarak, kimi zaman da keyifle...Üç kadın, farklı coğrafyalarda farklı kaderlerle boğuşan, ama kaderlerine başkaldıran cesur üç kadın. Bu kitap edebi bir roman okumak isteyen kitap kurtlarına hitap etmeyebilir. Ama sayfalara boğulmadan net ve kalıcı mesajlar içeren bir kitap okumak isteyenlere, kişisel gelişimden de nefret edenlere önerilir. Giulia, Sarah ve Smita’nın kısacık yaşam öykülerinin birbiriyle kesişmesi, birinin kederinin diğerinin sevinci olması bu dünyanın aslında çok KÜÇÜK olduğunu da düşündürüyor. Bir de eğer reenkarnasyon varsa bir dahakine erkeklerin yine güçlü olduğu bir dünyaya erkek olarak gelmek isterdim, madalyonun diğer yüzünü görmek için...


 


LEİLA SLİMANİ “HOŞ NAĞME”

Fas asıllı Fransız yazar Leila Slimani'nin Goncourt ödülü alan kitabı "Hoş Nağme" farklı mecralarda da olsa modern yaşamın esiri olmuş iki kadının (Myriam ve Louise) hazin hikayesini anlatıyor. Paris'te yaşayan ve avukat olan, ancak iki çocukla evinin dört duvarı arasına sıkışıp kalan Fas asıllı Myriam ile onun işe başlamasıyla annelik ve ev hanımlığı rolünü kapan dadı Louise'in gelgitlerle dolu, kısa ama dokunaklı öyküsünü yazar edebi bir dille okuyucuya sunuyor. Hikayenin sonunu başından belli ediyor ki okuyucu son ana kadar sevecen ve becerikli dadı Louise'in nasıl olup da en çok değer verdiği "çocuklarını", hatta bir anlamda özgürlüğünü-geleceğini katletmiş olabileceğinin nedenlerini arıyor. Tabi bu yöntemin kitabın okunmasını güçleştiren bir rolü olduğu da söylenebilir, öyle ki karakterler-özellikle de Louise ile empati kurmakta zorlanıyorsunuz. Kitabın vurucu özelliklerinden biri de gerçek olaylardan esinlenilmiş olması. Okuması çok kolay değil, çevirisi orta düzeyde diye nitelendirilebilir. Adı içeriği yansıtmıyor diye çok eleştirilmiş. Sınıfsal ayrımlar ve yalnızlık duygusunun modern insanı bir canavar dönüştürebileceğini anlatan bu kitabı okumanızı öneriyorum. 

 


 



ALEX SCHULMAN “MALMA İSTASYONU”

İskandinav Edebiyatı'ndan bu kitapta travmalarla dolu yaşamların, Harriett, Oscar ve Yana'nın birbiri ile kesişen depresif öykülerini, tren yolculuklarını okuyoruz. Aile diziliminin popüler olduğu bu günlerde Malma İstasyonu'nda kesişen yaşamlar, kuşaklaraarası aktarılan mutsuzluk ve umutsuzluğun kucağındaki yalnız/kendini yalnız hisseden insanların yaşam öyküleri herkesin o kadar ilgisini çekmiş olmalı ki bu kitap birçok kitap klübünün ve influencer'ın listesinde çoktan yerini almıştı. Genel anlamda İskandinav edebiyatında alışık olduğumuz akıcı ve sade dilin bu kitapta da var olduğunu ve okuyucu için karmaşık kurgusal yapıyı kolaylaştırdığını söylemeliyim.Çocukluk çağında sevilmenin ve değer görmenin mutlu ve huzurlu erişkin bir insan olabilmenin temel gerekliliği olduğunun bir kez daha altını çizen dokunaklı bir öykü okumak isteyenlere tavsiye olunur.  İsveçli yazar Alex Schulman'ın "Hayatta Kalanlar" isimli çok beğenilen bir kitabı daha var...

 




12 Temmuz 2023 Çarşamba

JULIAN FUKS “DİRENİŞ”

 

 Arjantin asıllı Brezilyalı yazar Julian Fuks'un  Arjantin'den Brezilya'ya göç eden ve psikiyatrist olan kendi anne ve babasından  yola çıkarak kurguladığı "öz kurmaca" türünde yazdığı kitabı.Kitapta anne ve babasının siyasi otoriteye farklı biçimlerde sergiledikleri direnişleri, evlat edinilen ağabeyin ve yazarın kendi direnişleri ile harmanlanan psikolojik direnişlerin öyküsü var.
 
 “Direniş” kelimesiyle ilgili olarak başından beri en çok ilgimi çeken şey içerdiği muğlaklıktı, ki bu da konu edebiyat olunca memnuniyetle karşıladığımız bir şeydir. “Direnmek”, pek çok dilde neredeyse zıt tutumları belirtmek için kullanılan bir fiildir. Bir yandan görmeyi, söylemeyi, hareket etmeyi reddetmek, kendini korumak ve yüzleşmemek için direnmek (yüzleşmemek kavramını psikanaliz çok kullanır); öte yandan, daha yaygın kullanımıyla politik bir eylem, bir güç eylemi olarak pozisyon almak için direnmek… Kitapta karakterlerin bir duruştan diğerine nasıl gidip geldiklerini göstermeye çalıştım: erkek kardeş ailenin bir arada yaşamasına direniyor, anne baba geçmişle samimiyetle yüzleşmeye direniyor, anlatıcı hikâyeyi anlatmaya karşı direniyor; ancak hikâye bir yandan da olumlu direnişlerle dolu. Sanırım edebiyatın, konuşmayı reddeden direnişten bir güç eylemi olan direnişe bizi götüren bir köprü olabileceğini düşündüm." diyor bir röportajında Julian Fuks (Bkz.https://www.k24kitap.org/soylesi/julian-fuks-siyasetin-kisisel-oldugu-kolektifin-mahrem-sayildigi-bir-edebiyata-inaniyorum-4118). Oldukça etkileyici bir kitap, özellikle de aile dinamiklerine meraklı olanlar için.


OGAI MORI “YABAN KAZI”


 Modern Japon edebiyatının öncü yazarlarından Ogai Mori'nin başyapıtı olarak nitelendirilen kitapta  Otama'nın öyküsüyle doğu toplumlarında kadınların arzularını bastırıp mecburiyetlerin karşısında boyun eğişlerini okuyoruz. Sadece Otama değil onu metres tutan tefeci Suezo'nun karısı da itaat ediyor. Ahlaki değer ve yargıların sorgulandığı bu eserde de Japon edebiyatında alışageldiğimiz dinginlik ve sessiz yakarışlar anlatıma hakim. Kitabı okurken bir taraftan da Japon geleneklerine ve diline dair birçok şey öğrenebiliyorsunuz, bu açıdan çevirmeni (Alper Kaan Bilir) tebrik etmek gerek.Kitabın sonu ise Japon edebiyatında şimdiye kadar okuduğum pekçok eser gibi belirsiz, okuyucunun hayal gücüne bırakılmış.